15. HİPERTANSİYONLA MÜCADELE KONGRESİNİN ARDINDAN
15. HİPERTANSİYONLA MÜCADELE KONGRESİNİN ARDINDAN
Hipertansiyonla MücadeleDerneği(HMD)tarafından düzenlenen "15. Hipertansiyonla Mücadele Kongresi" 27- 30 Nisan 2017 tarihleri arsında Mardan Palace Antalya’da gerçekleştirildi.
Hipertansiyonla Mücadele Derneği(HMD) Başkanı ve Kongre Başkanımız Sayın Prof. Dr. İstemihan Tengiz ve Kongre Bilimsel sekretaryası Sayın Prof. Dr. Ertuğrul Ercan öncülüğünde gerçekleşen 15. Hipertansiyonla Mücadele Kongresi, derneğin eski başkanı Sayın Prof. Dr. Remzi Önder’in açılış konuşması ile başladı.
Kongremizde Hipertansiyonla ilgili bilimsel son gelişmelerin ve güncel konuların yer aldığı konular hedeflendi. Branşlarında ülkemizde söz sahibi 95 konuşmacı ve oturum başkanı görev aldı.
Bilimsel içerik, derneğimizin çalışma grupları ve konuşmacı hekimlerin önerileri doğrultusunda hazırlandı. Hipertansiyonla ilişkili olarak Kardiyoloji, Nefroloji, Psikiyatri, Endokrinoloji, Nöroloji, Aile Hekimliği, Jinekoloji, Dermatoloji, Göğüs Hastalıkları, Çocuk Hastalıkları ve Beslenme ile ilgiligüncel ve tartışmalı konularıkapsayan zengin bir bilimsel program ülkemizin önde gelen çok değerli akademisyenleri tarafından sunuldu.
Kongremizde dikkat çeken başlıca konu başlıklarımız:
Sağlıklı Beslenme: Neleri gözden kaçırıyoruz
Dyt Elif ÇAKIRCA AVCU
Bireyin ve toplumun sağlığının korunmasında ve hastalıklarının iyileşme hızının artırılmasında bilinçli beslenme çok önemlidir. Beslenme yetersizliği ve dengesizliğinin dolaylı olarak neden olduğu hastalıkların en önemlileri; enfeksiyon hastalıkları, arteriosklerotik hastalıklar, diyabet, hipertansiyon, şişmanlık, diş çürükleri, bazı kanser türleri ve karaciğer hastalıklarıdır. Yetersiz ve dengesiz beslenme vücut direncini azaltarak enfeksiyonlara zemin hazırlamakta, hastalığın ağır seyretmesine ve öldürücü
komplikasyonların gelişmesine neden olmaktadır.Günümüzde gelişen teknoloji ve hızlı yaşam tarzı nedeniyle beslenme gerektiği kadar önemsenmemektedir. Çoğu kişi değişik besinlerin besleyici değerleri, sağlığa uygun besinlerin neler olduğu, uygulanan diyetle hastalık arasındaki ilişkileri konularında bilgisiz veya yanlış bilgilere sahiptir. Bireylerin, kendi yaşam şekillerine göre uygun diyetin nasıl olması gerektiğini, sağlıkla beslenme örüntüsü arasındaki ilişkilerini, besin işlerken besin sağlığının nasıl korunacağını, hastalıklar durumunda diyetin nasıl ayarlanacağını bilmeleri ve bu konularda doğru alışkanlıklar kazanmaları ancak beslenme eğitimiyle sağlanabilir.
Egzersiz: İyi ama nasıl?
Dr. Akar YILMAZ
Hipertansif hastalarda egzersizin kan basıncını düşürücü etkisinden yararlanılmalıdır. Egzersiz ile elde edilecek etkinin sağlanması için egzersizin sıklığı, yoğunluğu, tipi ve süresinin belirlenmesi gerekir. Bu paramatreler maksimal faydanın elde edilmesi açısından önemlidir. Ancak koroner kalp hastalığı gibi komorbiditesi bulunan hastalarda yoğunluk sınırlarının hastaya göre belirlenmesi istenmeyen olaylardan kaçınmak açısından gereklidir.
Tedavide ideal kombinasyonlar:Kime? hangi kombinasyon?
Dr. Cihan ALTIN
Hipertansiyon tüm dünyada ve ülkemizde oldukça yaygın görülen ve tedavi edilmediği takdirde yüksek mortalite ve morbidite ile ilişkili bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Güncel hipertansiyon çalışmaları ve kılavuzlarına göre antihipertansif ilaç tedavisinin faydası kullanılan ilacın cinsinden bağımsız olup büyük ölçüde düşen kan basıncının kendisine aittir. Bu yüzden mevcut tüm kılavuzlar başlangıç ilaç seçimi konusunda hemfikir olup aşağıda verilen 4 grup ilaçtan herhangi birinin veya bunların ikili kombinasyonunun seçilebileceğini önermektedir. Bu ilaçlar anjiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri veya anjiotensin reseptör blokerleri, kalsiyum kanal blokerleri, diüretikler ve beta blokerlerdir. İlaç seçiminde özel hasta gruplarında zorlayıcı endikasyonlar ve kontrendikasyonlara dikkat edilmelidir. Kılavuzlarevre 2 ve 3 hipertansiyonda ve yüksek kardiyovasküler riske sahip bireylerde kombinasyon tedavisi önermektedir. Kombinasyon tedavisinde sabit doz kombinasyonlar hasta uyumu, tedavi başarısı ve maliyet açısından serbest doz kombinasyonlara tercih edilmelidir.
Güncel lipid kılavuzlarının değerlendirilmesi
Dr. Elton SOYDAN
Aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklar(ASKVH) tüm dünyada en önde gelen mortalite ve morbidite nedenidir. Hiperlipidemi(HLP) tüm yaş gruplarında ASKVH gelişimi için anahtar rol oynamaktadır. Endüstrileşmenin hayatımıza girmesi ile birlikte bozulmuş beslenme alışkanlıkları, sedanter yaşam tarzı ve genetik faktörler HLP sıklığını artmaktadır. Zamanında HLP’nin tanısı ve etkin tedavisi ileride gelişebilecek ASKVH’ın gelişim riskini ve sonucunda mortaliteyi azaltabilmektedir. En son yayınlanan Amerikan ve Avrupa cemiyetinin ‘Kolesterol Yüksekliği Tanı ve Tedavisi’ kılavuzları önemli yenilikler getirmiştir. Bu iki kılavuzun risk tahmin modelleri ve statin tedavi eşik değerleri farklı olması nedeniyle birincil ve ikincil korumada tedavi her iki kılavuzda farklı düzenlenmiştir.
Antihipertansif tedavide kalp hızı: Dikkate alınmalı mı?
Dr. Cenk EKMEKÇİ
Kalp hızı kardiyovasküler (KV) olaylar ve total mortalite için bir risk faktörüdür. Genel popülasyonda kalp hızı kan basıncı ile ilişkili bulunmuştur ve en yüksek kalp hızları orta-ciddi hipertansiyonu bulunan hastalarda saptanmıştır. Öte yandan, kalp hızının KV olaylar için bir risk faktörü olduğu aşikârdır. Fakat yüksek riskli hipertansiyonda bu riskin hâlâ geçerli olup olmadığı açık değildir ve hipertansiyon kılavuzlarının taşikardiyi güçlü bir KV risk faktörü olarak tanımlayıp tanımlamayacağı netleştirilmelidir.
Dirençli hipertansiyon: Ne yapabilirim?
Dr. Habil YÜCEL
Dirençli hipertansiyon diüretik içeren en az 3 antihipertansif ilacın tam veya tolere edilebilen en yüksek dozuna rağmen kan basıncının en az 140/90 mmHg olması olarak tarif edilir. Dirençli hipertansiyon hipertansif hastaların %9-18’inde gözüken ciddi bir tıbbi durumdur. Obezite, diabet ve kronik böbrek hastalığı gibi ko-morbid durumlarla sıklıkla ilişkilidir. Hipertansiyon ve özellikle dirençli hipertansiyon patogenezinde renin-anjiyotensin sistemi, böbrekler ve sempatik sinir sistemi gibi farklı mekanizmalar vardır. Dirençli hipertansiyon tedavisinde anjiyotensin-dönüştürücü enzim inhibitörleri, anjiyotensin II reseptör blokerleri, diüretikler, uzun-etkili kalsiyum kanal blokerleri ve mineralokortikoid reseptör antagonistlerini içeren çoklu ilaç tedavisinin etkili olduğu gösterilmiştir. Bununla birlikte, renal denervasyon veya barorefleks aktivasyon tedavisi gibi yeni tedaviler kan basıncı düşürme süreçlerinde yeni bir yol yaratabilirler.
Deri hastalıklarında ve tedavisinde hipertansiyon
Dr. Ülker GÜL
Deri hastalıklarında hipertansiyon varlığının ve hipertansiyon tedavi ajanlarının kullanımının sorgulanması özellikle dikkat etmemiz gereken bir konudur. Hipertansiyon varlığında bazı deri hastalıklarının tedavisi ve takibi değişir. Bazen de hipertansiyon için kullanılan ilaçların yan etkisi olarak deri lezyonu karşımıza çıkabilir.
Psoriasis hastalığı örneği ile dermatoloji- hipertansiyon ilişkisi aşağıda özetlenmektedir:
1. Psoriasis ile hipertansiyonun bir arada olma olasılığı yüksektir: Dermatolojik tedavi başlamadan önce, hipertansiyonu var mı öğrenmemiz gerekir.
2. Psoriasis tedavisi için verilen siklosporin gibi bazı ilaçlar hipertansiyona neden olabilir ya da değerleri arttırabilir. Özellikle siklosporin kullanan olgular, hipertansiyon açısından takip edilir.
3. Hipertansiyon için kullanılan bazı ilaçlar psoriasis oluşumunu arttırır.
4. Hipertansiyon için verilen ilaçlar ile hipertansiyon için verilen ilaçlar birbirinin yıkımı, yarı ömrü gibi parametrelere etki yapabilir.
Hipertansiyon için önemli bir diğer hastalığımız pemfigusdur. Pemfigus tedavisinde uzun süre yüksek doz sistemik kortikosteroid kullanılır. Uzun süre yüksek doz sistemik kortikosteroid kullanımı hipertansiyonun ortaya çıkmasına neden olabileceği gibi, mevcut hipertansiyon tedavisinde yetersizliğe neden olabilir.
Hipertansiyon için kullanılan tedavi ajanlarının kendisi de; ürtiker, vaskülit, fiks ilaç erüpsiyonu, likenoid ilaç erüpsiyonu gibi dermatolojik hastalıklara neden olabilir: Bir çalışmada antihipertansif tedavi kullanan olguların % 2.04’ünde deri lezyonunun gözlendiği bildirilmiştir.
Psikiyatrist Gözüyle
Dr. Tarkan AMUK
Psikiyatrik bozuklukların çoğu genel popülasyona göre hipertansiyon hastalarında daha sık gözlenir. Hipertansif hastaların % 37’si panik atakları deneyimlemiştir.Hipertansiyon panik bozukluk, anksiyete ve depresyon ile bağlantılıdır.Hastalar tedavilerinin negatif yönüne odaklanırlar. Anksiyete yada panik bozukluk tanılı hastalar ilaç almaktan korkabilirler.
Pediatrist Gözüyle
Doç. Dr. Barış GÜVEN
Çocukluk çağında hipertansiyon görülme oranı kilolu çocuk sayısının artmasıylabirlikte önemli bir halk sağlığı problemi haline gelmiştir. Çocuklardaki yüksek kan basıncının erişkin yaşamda devam ettiği gösterilmiştir. Bu durum hipertansiyon kontrolünün önemini daha da çok vurgulamaktadır. Hipertansif çocuğun değerlendirmesi yüksek kan basıncının hastane dışında da teyit edilmesiyle başlar. Prenatal ve postnatal hipertansiyon nedenleri, hipertansiyon ile diyabet, kronik böbrek hastalığı, obezite ilişkisi ve ayaktan kan basıncı izlemi kullanımı ile ilgili yeni bilgiler ile birlikte çocuklardaki hipertansiyonun etyolojisi ve farmakolojik tedavisi hakkında gelişmeler yaşanmıştır. Ne var ki, çocukluk çağı hipertansiyonunun erişkin dönemdeki kardiyovasküler komplikasyonlar üzerine etkisi ile ilgili olarak halen keşif bekleyen noktalar bulunmaktadır. Bu derlemede pediatrik hipertansiyon tanı ve tedavi üzerine güncel bilgilerin tartışılması amaçlanmıştır.
Aile Hekimi gözüyle
Dr. Aşkın KAPLAN
Hipertansiyon hastasına yaklaşım ve tansiyon ölçümü Günlük pratikte HT hastasına yaklaşımda en temel nokta kan basıncı yüksekliğinin tespit edilmesi, farklı zamanlarda tekrarlanan ölçümlerle bu durumun doğrulanması ve sonrasında HT’nin hangi aşamada olduğunun belgelenmesidir. Rutin hayatta dışarıda kan basıncı normal olup da poliklinik ya da muayenehanede yüksek saptanan ve bu nedenle “beyaz önlük fenomeni” olarak adlandırılan kimseler ile sık karşılaşılmaktadır. Böyle bir durumun önüne geçebilmek için kan basıncı ölçülecek hastalarda kimi noktalara dikkat etmek önemlidir. Bunlar arasında hastaların sakin bir ortamda en az 5 dakika dinlendirilmeleri, son 1 saat içinde özellikle kafein içeren içeceklerden uzak durmuş olmaları, uygun manşon seçilmesi ve yerleş- tirilmesi, ölçüm sırasında manşonun tahmin edilen sistolik kan basıncının 20 mmHg üstüne şişirilmesi, uygun hızda (saniyede 2 mmHg) indirilmesi ve mümkün ise ölçümlerin her iki koldan alınması yer alır. Ayrıca beyaz önlük fenomeni taşıyan ve/veya standart kan basıncı ölçümleri ile semptomları örtüşmeyen hastalar için ambulatuvar kan basıncı (Tansiyon Holter) takibi de yapılabilir.
Jinekolog gözüyle
Dr. Eren PEK
Preeklampsi’nin hipertansif bir bozukluk olduğunun anlaşılması 1896’da civalı manometre’nin kullanılması ile olmuştur. Multisistemik ve progresif bir hastalık. Tüm gebeliklerin %8-10’unu etkiler (10 milyon/yıl yeni olgu) Anne ölümlerinin %18-20’lik kısmının nedenidir. Ölüm genellikle kötü kontrollü tansiyon nedeniyle (SBP ≥160 mmHg) gelişen intraserebral kanamalar sonucu gerçekleşir.Fetus üzerine olumsuz etkileri unutulmamalı: ölü doğum (%5), erken doğum (%10), FGR (%20) Hemodinami tüm hastalarda aynı değildir ve bu durumun kliniğe yansıması farklı olur (erken veya geç başlangıçlı preeklampsi)Erken başlangıçlı : plasental, Geç başlangıçlı : maternal , Olguların bazılarında kardiyak output artmış ve sistemik vasküler direnç hafifçe yüksek seyrederken, bazılarında kardiyak output azalır ve sistemik vasküler direnç belirgin artar .
Obezite epidemiyolojisi ve patogenezi
Dr. Melikşah ERTEM
Tüm Dünyada olduğu gibi ülkemizde de obezite salgın boyutunda her geçen yıl artış göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü 2014 yılı verilerine göre 18 yaş üzeri bireylerin %39’u kilolu, %13’ü obezdir. Obezite sıklığı erkeklerde %11, kadınlarda %15’tir. Ülkemizde de obezite sıklığı giderek artmaktadır. TURDEP çalışmalarına göre 1998’de %22 olan obezite sıklığı 2010 yılında %31 olmuştur ve kadınlarda obezite sıklığı daha yüksek bulunmuştur. Kentleşme, gıda teknolojisinin globalleşmesi, iş yaşamının daha az hareket ve efor gerektiren işlerle değişimi, alım gücündeki artışa bağlı olarak porsiyonların büyümesi bazı nedenler olarak sıralanmaktadır. Ancak az gelişmiş toplumlarda aynı toplum hatta aynı ailenin içinde olmak üzere beslenme yetersizliği problemleriyle obezite birlikte görülebilmektedir. Buna komplekskarbohidratların, kalitesiz besin öğelerinin nispeten daha ulaşılabilir olması neden olabilmektedir. Obezite vücudun aşırı yağlanması olarak tanılanmaktadır. Bununla birlikte ülkeleri birbiriyle karşılaştırmak, obeziteprevalansını hesaplayıp toplumu izlemek amacıyla Beden Kitle İndeksi (BKI) kullanılmaktadır. Vücut yağ oranını daha iyi gösteren ölçümler de bulunmaktadır. Vücut yağ miktarını ve yağın dağılımını göstermede CT, MRI DXA, Dansitometre, Dilüsyon tekniği gibi yöntemler genel toplumsal taramalar için çok uygun değildir. Obezite toplumlarda artışı ile mortalite artışı arasında korelasyon saptanmıştır. Bulaşıcı olmayan hastalıkların pek çoğunun nedenleri arasında obezite yer almaktadır. Kalp damar hastalıkları, diyabet, kas iskelet sistemi hastalıkları, üreme sağlığına ilişkin sorunlar bunlardan bazılarıdır. Vücutta biriken özellikle abdominal bölgedeki yağlar serbest yağ asitlerine dönerek insülin direncinin artmasına neden olmaktadır. Serbest yağ asitleri lipotoksisite etkiyle kas, karaciğer, pankreas gibi organlarda hasara neden olabilmektedir. Adipoz dokudan salınan pek çok hormondan biri interlökin-6 (IL-6) inflamatuar sürecin başlamasına neden olmaktadır. Tüm zararlı etki viseral yağ dokusunda daha belirgindir. Obezitedislipidemi, hipertansiyon, glukozentöleransı, inflamatuarmarkerlar, tıkayıcı apne ve hipoventilasyon ve protrombotik durum gibi durumlara neden olarak kalp hastalıklarını etkilemektedir. Obezite ile koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, ani ölüm arasında ilişki saptanmıştır. Bunun tam aksine kilo vermenin kalp damar hastalıklarına olumlu etkisi olmaktadır. Obezitenin çalışma yaşamına da olumsuz etkileri söz konusudur. Absenteizm hızı obezlerde daha fazla olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Üretim düşüklüğü, kronik hastalıklara eğilimin artması, kas iskelet sistemi hastalıklarının daha fazla olması, kazalardan korunmada dezavantajlılık ve kişisel koruyucu donanımların normal ölçülerdeki insanlara göre dizayn edilmesi iş yaşamı ile obezite arasındaki olumsuz etkileşimlere örneklerdir. Obezite kontrolü çalışmaları toplumun her kesimini kapsayacak şekilde, erişilebilir ve uygun yöntemlerle sunulması gerekir. Klinik düzeyde yapılacaklara toplum tabanlı çalışmalar eklenmelidir. Obezite kontrolü çok sektörlü yaklaşımıyla sağlanabilir. Gıda sanayi obezite kontrolünde çok önemli role sahiptir.
Obezitede diyetin düzenlenmesi
Dyt. Fatma BAYSAL YUSUF
Obezite, alınan enerji fazlalığı ve yetersiz aktivite nedeniyle, yağ depolarında aşırı miktarda yağ depolanması ile tanımlanabilecek, görülme sıklığı artış gösteren,yalnızca yetişkinleri değil adölesanları ve çocukları da kapsayan küresel bir sorun haline gelmiştir. Obezitebir çok kronik hastalığın oluşma riskini arttırır, tanısı konmuş hastalıkların prognozunu etkiler ve yaşam kalitesini düşürür. Obezite tedavisinin en etkin yöntemlerinden biri kuşkusuz diyet tedavisidir. Tıbbi beslenme tedavisinde geleneksel kalori kısıtlamalı diyet yöntemleri sık kullanılmaktadır ancak buna ek güncel yaklaşımlar da mevcuttur.Çok düşük kalorili diyetler, çok düşük yağlı diyetler, düşük karbonhidratlı/yüksek proteinli,aralıklı oruç diyetleri gibi yaklaşımlar ile ilgili çalışmalar da sürmektedir. Tıbbi beslenme tedavisi düzenlenirken dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, diyetin bireyselleştirilmiş, davranış değişikliği oluşturarak nüks riskini azaltarak uzun vadede yapılabilir olmasıdır.
Diyabetik obez hastanın medikal tedavisi
Dr. Ali SAKLAMAZ
Tüm dünyada diyabetli hasta sayısı baş döndürücü bir hızla artmaktadır. Türkiye’de yapılan araştırmalarda, diyabet prevalansı daha önce yaklaşık % 7 iken yakın zamanda yapılan çalışmalarda bu oranın %13’lere ulaştığı saptanmaktadır. Gelecek kuşakların bu hastalıktan korunması, diyabetli hastaların daha etkin tedavisi, bu hastalığın toplum ve hastalar tarafından daha iyi tanınması ile mümkündür. Özellikle 1921’de insülinin keşfinden sonra tıptaki gelişmelerle günümüzde diyabet hastaları artık çok daha uzun yıllar yaşayabilmektedir. Bununla birlikte teknolojinin gelişimiyle daha sedanter bir hayat, kötü beslenme alışkanlıkları ile obezitenin artması toplumda diyabet sıklığını arttırmaktadır. Diyabetik hastaların sayısının fazlalaşması ve yaşam sürelerinin uzaması sonucu bu hastalığın topluma maddi ve manevi yükü her geçen gün artmaktadır.
Obez hastalarda hipertansiyon tedavisi
Dr. Muammer KARADENİZ
Hipertansiyon ve obezitesık görülen iki ilişkili hastalıktır. Obesite ileride HT oluşmasında bir etkendir.Türkiye’deobezite sıklığı 10 yıllık bir sürede kadınlarda %32’den 44.2’ye, erkeklerde ise %13.2 27.3’ye yükselmiştir (TURDEP-I ve II). Bu artışda beslenme bozukluğu ve sedanter hayat en önemli etkendir. Erkeklerde kilo fazlalığının, kadınlarda ise obezitenin daha yaygın olduğu dikkati daha çekmektedir.Kentsel ve kırsal obezite oranları birbirine yakındır.Genel olarak erişkin yaşlardaki Türk toplumunun 2/3’ü kilolu veya obezdir.
Obeziteye özgü hiperlipidemi tedavisi
Dr. Hamiyet YILMAZ YAŞAR
Obezite tüm dünyada ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Giderek artan sıklıkla birlikte, ilişkili morbidite ve mortalite artışına bağlı sağlık giderlerinin artmasına neden olmaktadır. Obeziteye bağlı komplikasyonların çoğu, koroner arter hastalığı, tip 2 diyabet, solunum sistemi hastalıkları ve hiperlipidemi gibi ko-morbid hastalıklara bağlıdır. Obezitede izlenen dislipidemi, artmış trigliserid (TG) ve serbest yağ asid (SYA) düzeyi, azalmış HDL-kolesterol düzeyi ile birlikte HDL disfonksiyonu ve küçük dens LDL-kolesterol artışına bağlı hafif artmışLDL-kolesterol düzeyi, aterojenikremnant birikimine bağlı postprandialhiperlipidemi ve apo B içeren lipoproteinlerinhepatik üretiminin artması ile karakterizedir (1,2). Tüm bu lipid anormallikleri metaboliksendromun(MetS) tipik özellikleridir ve adipoz dokudan kaynaklanan ve direkt olarak endoteli etkileyen proinflamatuvargradiyentle bağlantılı olabilir. Obezite, MetSve dislipidemi arasındaki bağlantı; besin kaynaklı yağ asitlerinin karaciğere artmış akışı, intravasküler ve adipoz dokudan kaynaklanan lipolize neden olan insülin direncinin gelişmesidir. Obezite, yüksek açlık plazma TG ve LDL-kolesterol düzeyi, artmış kan glukozu, insülin düzeyi ve kan basıncı ve azalmış HDL-kolesterol düzeyine neden olabildiği için kardiyovasküler riski artırır
Devamını Oku